Ve Sonra

Ve Sonra

Editör

8.08.2025 01:40:51

Tarih: 08.08.2025 01:40

Artık ne soframa güvenebiliyorum, ne pazara çıkarken içim rahat... Çünkü bu ülkenin kalbi olan hayvancılık ve çiftçilik, yavaş yavaş gözümüzün önünde öldürüldü. Sinsice... Bir ülkenin gerçek zenginliği, kasasında değil tarlasında, ahırında, ağıllarında saklıdır. Toprak işlenmezse bereket küser, hayvancılık biterse kıtlık kapıdadır.

Eskiden köylerden gelen kamyonlar olurdu, her biri dolu doluydu. Domatesin kokusu sokak köşesinden alınır, karpuz diliminden güneş geçerdi. Şimdilerde sebzenin, meyvenin, etin, sütün ne tadı tuzu kaldı ne doğallığı... Tarlalar ya terk edildi ya da beton yığınına teslim oldu. Tohumların eski bereketi kalmadı, gübre her ay zamlı, mazot ateş pahası, su yatakları kurumuş. Çiftçi Ektiğini biçemiyor, biçse de karşılığını alamıyor. Çiftçi direnmese toprağa küsse, bu ülke aç kalır...

Hayvancılık desen, o da can çekişiyor. Eskiden her köyde sabahları horoz sesiyle uyanılır, inekler sağılır, kuzular meleşirdi. Şimdi köy dediğimiz yer ıssız, hayalet evlerden ibaret. Gençler gitti, yaşlılar kaldı. Ahırlar boş, çoban yok, mera yok. Süt inekten değil, fabrikadan çıkıyor artık. Peynirin de yoğurdun da yüzü değişti. Onlar da ambalajın esiri oldu.

Hayvancılık ve çiftçilik sekteye uğratıldığında olan sadece tarıma olmuyor. Ülke açlıkla tanışıyor, bağımlı hale geliyor. Başkasının ürettiğini ithal ediyorsun, dövize mahkûm oluyorsun. Kendi buğdayını ekemeyen ülke, bağımsız olabilir mi? Benim alın terim 'BAŞKASININ PARASIYLA ÖLÇÜLÜRSE' ben nasıl yaşarım bu topraklarda?

Marketlerde etiket fiyatı yerine felaket okuyorum. Kilosu altınla yarışan et, el yakar oldu. Çocuklar süt içemiyor, anneler 'Yeter ki tok kalsın' diye katkılı gıdalara mahkûm. Bir ülkenin geleceği, karnı doyurulmamış nesillerle nasıl kurulur? Eğitim, sağlık hepsi iyi güzel de, aç insan ne öğrenir, ne iyileşir...

Benim derdim sadece bir kilo domates değil, toprağın terk edilişine, emeğin hor görülüşüne, alın terinin kıymetsizliğine isyan ediyorum. Çünkü biz toprağı unuttukça, toprak da bizi terk ediyor. Toprak insanı terk ederse geri getirmek yıllar alır. Hatta hiç gelmeyebilir...

Şimdi ne mi olur? Oluyor zaten… Gıdaya erişim zorlaşıyor, kırsal göç veriyor, şehirler şişiyor, işsizlik artıyor. Kriz sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve ahlaki bir çöküştür. Köylü milletin efendisiydi, şimdi köylü çaresiz, millet efendisiz...

Bir ülkede çocuklar 'Annem neden çikolata almıyor artık?' diye sorduğunda, bu sorunun sorumlusu tüm toplumdur.

Bir ulus birlikte hareket ederse, bir gün yeniden tırmık sesleri duyulacak, ahırlar dolacak, toprak sevinecek. Yeter ki biz uyandığımızda, çok geç olmasın, bir an önce hatırlansın: Bir ülkenin karnını doyuranlar çiftçilerdir. Onlar gerçek kahramanlardır. Kahramanlar yalnız bırakılmamalıdır.

Öyle bir sabaha uyanalım ki , televizyonlar artık çiftçinin borç batağını değil, tarlasında elde ettiği verimi anlatsın. Köy meydanlarında yeniden traktör sesleri duyulsun, pazarlarda çiftçilerin gülen yüzüyle karşılaşalım. Bu toprakların suya, güneşe ve emeğe ihtiyacı var. En çok da değer görmeye…

Hayvancılık desteklenmediğinde neler oluyor: Süt ineği satılıyor, kurbanlık kalmıyor, yumurtanın rengi değişiyor, fiyatlar kontrolden çıkıyor. Zincirin bir halkası koptu mu, şehirdeki insan da etkileniyor, çocuğun beslenmesi de, yaşlının sofrası da. Çünkü doğrudan ya da dolaylı hepimiz o üretim zincirine bağlıyız. Ama ne yazık ki çoğumuz bunu anlamakta geciktik...

Yıllar önce köydeki babaannemin, anneannemin ellerinden öğrendim bereketin ne demek olduğunu. Onlar toprağa diz çökerek dua ederdi. Tohumu ekerken “Hakkını helal et toprak ana” derlerdi. Şimdi birçoğumuz marketteki raftan domates alırken bile düşünmüyor nasıl üretildi? kim yetiştirdi? ne kadar zorlandı? hangi yağmura, doluya, zorluklara direndi? Çünkü üreticiyi değil, yalnızca ürünü görüyoruz. İşte burası kopuş noktası.

Böylesi büyük sorunları görmezden gelip onarmaz ve sadece tüketici bir toplum olursak, yanlızca dışa bağımlı kalmayacağız, aynı zamanda köklerimizi de kaybedeceğiz. Çocuklarımız artık ineği yalnızca çizgi filmlerde, buğdayı paketlerde görecek. Toprakla bağı kalmamış bir nesil, bu ülkeyi anlayamaz çünkü toprak çapa tutan eli, saban süren yüreği, doğayla konuşan dili tanır.

Ne oldu da bu ülke, 'KENDİ KARNINI DOYURMAYI LÜKS SAYAR HALE GELDİ?' Ne oldu da 'TARIM POLİTİKASI' sözü, kuru bir başlık gibi kalakaldı? Hayvancılık yapan bir adam, 'Bu ülkede hayvan olmaktan daha zor, hayvan bakmak' diyorsa, orada bir şeyler çoktan kırılmış demektir.

Geç değil, hâlâ bir umut var. Eğer bir hükümet gerçekten kalkınmak istiyorsa, toprağın değerini bilmeli, tarım ve hayvancılığa destek, üreticiye mazotu, tohumu, ilacı uygun fiyata sağlamalı. Tarımı sadece istatistik olarak görmemeli. Hayvancılığa teşvik, inançla desteklemeli. Çünkü üretici inançla üretir, güvensizlikle değil.

Köylü yeniden efendi olsun. Kentli, köylüye borçlu olduğunu bilsin. Tohum yeniden atılsın, meralar yeniden yeşillensin. Üretici yalnız kalmasın. Çünkü ben bu ülkenin yeniden kendi karnını doyurabildiği günlere dönmek istiyorum. Kendi peynirimi, buğdayımı, etimi, sütümü güvenle alabildiğim günlere…

Bizler sadece birer tüketici değil, aynı zamanda bu toprağın evlatlarıyız. Toprağa sırt dönen her sistemin sonu açlıktır, yoksulluktur, bağımlılıktır. Ben bağımsız, karnım tok, içim rahat, gönlüm ferah yaşamak istiyorum. Eminim ki hepimizin fikri aynı.Gökyüzü Bunun için de tarımı ayağa kaldırmalı, hayvancılığı yeniden teşvik etmeliyiz. Zira bir milletin kalkınması, önce tarlada başlar.

Bir zamanlar yemyeşil başakların boy verdiği, rüzgârla dans eden buğdayların türküsünü söylediği tarlalar… Şimdi yerinde yalnızca siyah bir sessizlik var. Kül olmuş umutların üzerinde dolaşıyor rüzgâr. Topraktı, ekindi, bereketti, atalarımızdan kalan alın teri... Şimdi hepsi bir kıvılcımla yok oldu... Bu yok oluşa teslim olmayacağız. Çünkü bu topraklar bizim.

Yangın sadece arazileri, ormanları tarlaları değil, yüreklerimizi, bir ulusun geleceğini de yaktı. Ormanlar, meralar, bağlar…
Ateşin dili uzun, yıkımı büyük ama biz bu toprağın evlatlarıyız. Ağlamayacağız uzun uzun. Toprağı tekrar saracağız el birliğiyle, çünkü o bizim anamız...

Derhal! hiç vakit kaybetmeden işe koyulmalıyız. Tarlalar küllerinden yeniden doğmalı. Ormanlar yeniden yeşermeli, dereler özgürce akmalı. Topraklarımız verimsizliğe terk edilemez! Bu bizim geleceğimiz, çocuklarımızın ekmeği, yaşama tutunma sebebimizdir. Hiçbir afet, bizim üretme irademizi yok edemez...

Devletin eli, köylünün emeği, bilim insanının bilgisiyle birleşmeli. Toprağın suyu, tohumu kucağına alma vaktidir. Felaketlerden sonra yeniden ağaçlandırmak, doğal dengeyi kurmak boynumuzun borcu. Çünkü burası bizim vatanımızın kalbi. O kalp atmazsa, biz yaşayamayız.
'Bu topraklar bize emanet değil, bize ait!' Ve ait olanı küllerinden yeniden var edebilecek kadar güçlü bir 'ULUS' olduğumuzu biliyorum...



Editör


Ve Sonra

Ve Sonra


Artık ne soframa güvenebiliyorum, ne pazara çıkarken içim rahat... Çünkü bu ülkenin kalbi olan hayvancılık ve çiftçilik, yavaş yavaş gözümüzün önünde öldürüldü. Sinsice... Bir ülkenin gerçek zenginliği, kasasında değil tarlasında, ahırında, ağıllarında saklıdır. Toprak işlenmezse bereket küser, hayvancılık biterse kıtlık kapıdadır.

Eskiden köylerden gelen kamyonlar olurdu, her biri dolu doluydu. Domatesin kokusu sokak köşesinden alınır, karpuz diliminden güneş geçerdi. Şimdilerde sebzenin, meyvenin, etin, sütün ne tadı tuzu kaldı ne doğallığı... Tarlalar ya terk edildi ya da beton yığınına teslim oldu. Tohumların eski bereketi kalmadı, gübre her ay zamlı, mazot ateş pahası, su yatakları kurumuş. Çiftçi Ektiğini biçemiyor, biçse de karşılığını alamıyor. Çiftçi direnmese toprağa küsse, bu ülke aç kalır...

Hayvancılık desen, o da can çekişiyor. Eskiden her köyde sabahları horoz sesiyle uyanılır, inekler sağılır, kuzular meleşirdi. Şimdi köy dediğimiz yer ıssız, hayalet evlerden ibaret. Gençler gitti, yaşlılar kaldı. Ahırlar boş, çoban yok, mera yok. Süt inekten değil, fabrikadan çıkıyor artık. Peynirin de yoğurdun da yüzü değişti. Onlar da ambalajın esiri oldu.

Hayvancılık ve çiftçilik sekteye uğratıldığında olan sadece tarıma olmuyor. Ülke açlıkla tanışıyor, bağımlı hale geliyor. Başkasının ürettiğini ithal ediyorsun, dövize mahkûm oluyorsun. Kendi buğdayını ekemeyen ülke, bağımsız olabilir mi? Benim alın terim 'BAŞKASININ PARASIYLA ÖLÇÜLÜRSE' ben nasıl yaşarım bu topraklarda?

Marketlerde etiket fiyatı yerine felaket okuyorum. Kilosu altınla yarışan et, el yakar oldu. Çocuklar süt içemiyor, anneler 'Yeter ki tok kalsın' diye katkılı gıdalara mahkûm. Bir ülkenin geleceği, karnı doyurulmamış nesillerle nasıl kurulur? Eğitim, sağlık hepsi iyi güzel de, aç insan ne öğrenir, ne iyileşir...

Benim derdim sadece bir kilo domates değil, toprağın terk edilişine, emeğin hor görülüşüne, alın terinin kıymetsizliğine isyan ediyorum. Çünkü biz toprağı unuttukça, toprak da bizi terk ediyor. Toprak insanı terk ederse geri getirmek yıllar alır. Hatta hiç gelmeyebilir...

Şimdi ne mi olur? Oluyor zaten… Gıdaya erişim zorlaşıyor, kırsal göç veriyor, şehirler şişiyor, işsizlik artıyor. Kriz sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve ahlaki bir çöküştür. Köylü milletin efendisiydi, şimdi köylü çaresiz, millet efendisiz...

Bir ülkede çocuklar 'Annem neden çikolata almıyor artık?' diye sorduğunda, bu sorunun sorumlusu tüm toplumdur.

Bir ulus birlikte hareket ederse, bir gün yeniden tırmık sesleri duyulacak, ahırlar dolacak, toprak sevinecek. Yeter ki biz uyandığımızda, çok geç olmasın, bir an önce hatırlansın: Bir ülkenin karnını doyuranlar çiftçilerdir. Onlar gerçek kahramanlardır. Kahramanlar yalnız bırakılmamalıdır.

Öyle bir sabaha uyanalım ki , televizyonlar artık çiftçinin borç batağını değil, tarlasında elde ettiği verimi anlatsın. Köy meydanlarında yeniden traktör sesleri duyulsun, pazarlarda çiftçilerin gülen yüzüyle karşılaşalım. Bu toprakların suya, güneşe ve emeğe ihtiyacı var. En çok da değer görmeye…

Hayvancılık desteklenmediğinde neler oluyor: Süt ineği satılıyor, kurbanlık kalmıyor, yumurtanın rengi değişiyor, fiyatlar kontrolden çıkıyor. Zincirin bir halkası koptu mu, şehirdeki insan da etkileniyor, çocuğun beslenmesi de, yaşlının sofrası da. Çünkü doğrudan ya da dolaylı hepimiz o üretim zincirine bağlıyız. Ama ne yazık ki çoğumuz bunu anlamakta geciktik...

Yıllar önce köydeki babaannemin, anneannemin ellerinden öğrendim bereketin ne demek olduğunu. Onlar toprağa diz çökerek dua ederdi. Tohumu ekerken “Hakkını helal et toprak ana” derlerdi. Şimdi birçoğumuz marketteki raftan domates alırken bile düşünmüyor nasıl üretildi? kim yetiştirdi? ne kadar zorlandı? hangi yağmura, doluya, zorluklara direndi? Çünkü üreticiyi değil, yalnızca ürünü görüyoruz. İşte burası kopuş noktası.

Böylesi büyük sorunları görmezden gelip onarmaz ve sadece tüketici bir toplum olursak, yanlızca dışa bağımlı kalmayacağız, aynı zamanda köklerimizi de kaybedeceğiz. Çocuklarımız artık ineği yalnızca çizgi filmlerde, buğdayı paketlerde görecek. Toprakla bağı kalmamış bir nesil, bu ülkeyi anlayamaz çünkü toprak çapa tutan eli, saban süren yüreği, doğayla konuşan dili tanır.

Ne oldu da bu ülke, 'KENDİ KARNINI DOYURMAYI LÜKS SAYAR HALE GELDİ?' Ne oldu da 'TARIM POLİTİKASI' sözü, kuru bir başlık gibi kalakaldı? Hayvancılık yapan bir adam, 'Bu ülkede hayvan olmaktan daha zor, hayvan bakmak' diyorsa, orada bir şeyler çoktan kırılmış demektir.

Geç değil, hâlâ bir umut var. Eğer bir hükümet gerçekten kalkınmak istiyorsa, toprağın değerini bilmeli, tarım ve hayvancılığa destek, üreticiye mazotu, tohumu, ilacı uygun fiyata sağlamalı. Tarımı sadece istatistik olarak görmemeli. Hayvancılığa teşvik, inançla desteklemeli. Çünkü üretici inançla üretir, güvensizlikle değil.

Köylü yeniden efendi olsun. Kentli, köylüye borçlu olduğunu bilsin. Tohum yeniden atılsın, meralar yeniden yeşillensin. Üretici yalnız kalmasın. Çünkü ben bu ülkenin yeniden kendi karnını doyurabildiği günlere dönmek istiyorum. Kendi peynirimi, buğdayımı, etimi, sütümü güvenle alabildiğim günlere…

Bizler sadece birer tüketici değil, aynı zamanda bu toprağın evlatlarıyız. Toprağa sırt dönen her sistemin sonu açlıktır, yoksulluktur, bağımlılıktır. Ben bağımsız, karnım tok, içim rahat, gönlüm ferah yaşamak istiyorum. Eminim ki hepimizin fikri aynı.Gökyüzü Bunun için de tarımı ayağa kaldırmalı, hayvancılığı yeniden teşvik etmeliyiz. Zira bir milletin kalkınması, önce tarlada başlar.

Bir zamanlar yemyeşil başakların boy verdiği, rüzgârla dans eden buğdayların türküsünü söylediği tarlalar… Şimdi yerinde yalnızca siyah bir sessizlik var. Kül olmuş umutların üzerinde dolaşıyor rüzgâr. Topraktı, ekindi, bereketti, atalarımızdan kalan alın teri... Şimdi hepsi bir kıvılcımla yok oldu... Bu yok oluşa teslim olmayacağız. Çünkü bu topraklar bizim.

Yangın sadece arazileri, ormanları tarlaları değil, yüreklerimizi, bir ulusun geleceğini de yaktı. Ormanlar, meralar, bağlar…
Ateşin dili uzun, yıkımı büyük ama biz bu toprağın evlatlarıyız. Ağlamayacağız uzun uzun. Toprağı tekrar saracağız el birliğiyle, çünkü o bizim anamız...

Derhal! hiç vakit kaybetmeden işe koyulmalıyız. Tarlalar küllerinden yeniden doğmalı. Ormanlar yeniden yeşermeli, dereler özgürce akmalı. Topraklarımız verimsizliğe terk edilemez! Bu bizim geleceğimiz, çocuklarımızın ekmeği, yaşama tutunma sebebimizdir. Hiçbir afet, bizim üretme irademizi yok edemez...

Devletin eli, köylünün emeği, bilim insanının bilgisiyle birleşmeli. Toprağın suyu, tohumu kucağına alma vaktidir. Felaketlerden sonra yeniden ağaçlandırmak, doğal dengeyi kurmak boynumuzun borcu. Çünkü burası bizim vatanımızın kalbi. O kalp atmazsa, biz yaşayamayız.
'Bu topraklar bize emanet değil, bize ait!' Ve ait olanı küllerinden yeniden var edebilecek kadar güçlü bir 'ULUS' olduğumuzu biliyorum...

  • BIST 100

    14199,48%0,12
  • DOLAR

    42,80% 0,19
  • EURO

    50,22% 0,07
  • GRAM ALTIN

    5961,58% 0,11
  • Ç. ALTIN

    9632,85% 0,24
  • Cuma 12.7 ° / 3.5 ° Güneşli
  • Cumartesi 12.9 ° / 9.4 ° false
  • Pazar 14.1 ° / 10.5 ° false

İstanbul

19.12.2025

  • İMSAK 06:45
  • GÜNEŞ 08:17
  • ÖĞLE 13:06
  • İKİNDİ 15:24
  • AKŞAM 17:45
  • YATSI 19:12