BEYİN GÖÇÜ

BEYİN GÖÇÜ

Editör

2.09.2025 12:16:31

Tarih: 02.09.2025 12:16

Yıllardır aklımı kurcalayan ve  üzüldüğüm bir  gerçek var: Bizim ülkemizin bilim insanları, araştırmacılar nedense kendi topraklarında hak ettikleri değeri göremiyorlar. Dünya çapında işler başarıp ve yine dünya çapında üne sahip bu insanlar, ülkemizde imkânsızlıklar ve bürokratik engellerle boğuşurken, yurtdışında kapılar onlara sonuna kadar açılıyor.

Bunun temelinde, öncelikle bilime bakış açımızdaki sorun yatıyor. Biz hâlâ bilimi uzun vadeli bir yatırım olarak görmek yerine, “şu an ne getirir?” mantığıyla yaklaşıyoruz. Bilim dediğimiz şey, anlık kâr getirmez sabır, istikrar ve güçlü bir finansman gerektirir. Devletin, bilim insanlarına sadece maaş bağlamakla yetinmeyip, onların projelerini fonlaması, laboratuvar imkânlarını geliştirmesi, akademik özgürlüklerini güvence altına alması gerekir. Maalesef ki destek ya yetersiz kalıyor ya da tamamen yok oluyor.

Yurtdışındaysa durum çok farklı. Bir bilim insanı, fikrini özgürce ifade edebiliyor, araştırmasını devlet fonları ya da özel sektör destekleriyle sürdürebiliyor. Başarı gösterdiğinde ise sadece takdir edilmekle kalmıyor, daha fazla kaynak sağlanıyor. Bizde bırakın kaynak artışını, çoğu bilim insanı çalışmasını devam ettirebilmek için kendi cebinden harcama yapmak zorunda kalıyor.

Bir de liyakat sorunu var. Bilim torpili, adam kayırmayı kaldırmaz. Ne yazık ki ülkemizde çoğu zaman bilimsel liyakat yerine, siyasi ya da bürokratik bağlantılar öne çıkıyor. Gerçekten değer üretecek insanlar ya körelip susuyor ya da bavulunu toplayıp gidiyor. Onlar gidince de ülke sadece bir beyin göçü yaşamıyor, aynı zamanda geleceğini de kaybediyor.

Bizler, kendi insanımıza yatırım yapmayı öğrenmediğimiz sürece, başka ülkeler bizim yetiştirdiğimiz beyinleri kapacak. Onlar bizim bilim insanlarımız sayesinde ilerlerken, biz hâlâ “Neden geri kalıyoruz?” diye sorup duracağız. Cevabı çok basit, bilimi ve bilim insanını olması gerektiği gibi desteklemiyoruz.
Her gidenle birlikte bu topraklar biraz daha yoksullaşıyor.
Bu kısır döngü kırılmadıkça, bilimde başkalarının gölgesinde kalmaya mahkum olacağız.

Devletin bilime bakışını kökten değiştirmesi gerekiyor. Bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmaları, kısa vadeli getirilerden bağımsız, uzun soluklu bir stratejiyle finanse edilmeli. Yani bütçe yalnızca “acil ihtiyaç” ve “popüler proje” mantığıyla değil, ülkenin geleceğini şekillendirecek alanlara yatırılmalı.
Akademik özgürlük güvence altına alınmalı. Bir bilim insanı çalışmasının yönünü belirlerken, baskı hissetmemeli, “Acaba bu araştırma hoş karşılanır mı?” kaygısı taşımamalı. Zira fikir özgürlüğü olmadan bilim üretilemez.

Liyakat sistemiyse,  olmazsa olmaz. Akademide ve bilimsel kurumlarda atamalar sadece başarı, üretkenlik ve uzmanlık kriterleriyle yapılmalı. Torpilin ve adam kayırmanın olduğu yerde bilim gelişmez, orada ancak koltuk kavgaları ve verimsizlik olur.

Özel sektör ve üniversite iş birliği güçlendirilmeli. Yurtdışında birçok dev şirket, üniversitelerle ortak araştırmalar yürütüyor ve ciddi fonlar ayırıyor. Bizde de özel sektörün Ar-Ge yatırımlarına teşvik verilerek bu köprü kurulabilir. Böylece hem bilim insanları kaynak bulur hem de ülke ekonomisi uzun vadede katma değer kazanır.

En önemlisi beyin göçünü tersine çevirecek bir plan yapılmalı. Yurtdışına gitmiş başarılı bilim insanlarına geri dönmeleri için cazip teklifler sunulmalı. Örneğin gelişmiş laboratuvarlar, yeterli bütçeler, güçlü ekipler ve özgür çalışma ortamları sağlanmalı. Onları sadece “milli gurur” olarak anmak yetmez, buraya dönmeleri için gerçek nedenler yaratmak gerekir.

Bütün bunlar yapılsa, biz sadece bilim insanlarımızı elde tutmakla kalmaz, aynı zamanda dünyanın dört bir yanından yetenekleri kendine çeken bir merkez haline geliriz. Bilim sınır tanımaz, değer gördüğü yerde kök salar.

Bilim Göçüyle, kendi yıldızlarımızı başkasının gökyüzüne gönderiyoruz...
Türkiye’de son yılların en acı gerçeklerinden biri, yetişmiş bilim insanlarımızın birer birer yurtdışına gitmesi. Gidiş nedenleri sadece maaş ya da yaşam koşullarından ziyade, burada hak ettikleri değeri görememeleri.

Bilim, kısa vadede para getirmez sabır, istikrar ve güçlü bir vizyon ister. Ama bizde bilime bakış hâlâ “hemen sonuç” mantığında. Laboratuvar eksik, fon yetersiz, akademik özgürlük kısıtlı. Bilim insanı burada projelerini hayata geçirmek için mücadele ederken, yurtdışında ona kapılar sonuna kadar açılıyor. Orada fikir özgür, kaynak bol, liyakat esas. Bizde çoğu zaman liyakat değil, bağlantılar konuşuyor.

Sonuç? Parlak zihinler, bavullarını toplayıp gidiyor. biz, geriye kalan boş koltuklara bakıp “Neden geri kalıyoruz?” diye soruyoruz. Cevap basit! Bilim insanına sahip çıkmıyoruz.

Bu tabloyu değiştirmek zor değil. Öncelikle akademik özgürlüğü güvence altına almalı, liyakat sistemini tavizsiz uygulamalı, araştırma bütçelerini artırmalı ve özel sektör ile üniversite iş birliğini güçlendirmeliyiz. Yurt dışına gitmiş bilim insanlarına da cazip geri dönüş imkânları sunmalıyız. Onları sadece “gurur kaynağı” olarak izlemek değil, memlekette üretmelerini sağlamak zorundayız.

Unutmayalım, bir çocuğun gözlerindeki merak kıvılcımı, belki de geleceğin Nobel ödüllüsünü saklıyor. Eğer o kıvılcımı burada beslemezsek, o çocuk yarın başka bir ülkenin laboratuvarında parlayacak. Biz de, kendi yıldızlarımızı başkasının gökyüzünde seyretmeye devam edeceğiz.
Paranın, altının, madenin değil, asıl yoksulluk işte o gün başlayacak. Yani 'BEYİN GÖÇÜ' nden dolayı aklın, bilginin ve geleceğin yoksulluğu...



Editör


BEYİN GÖÇÜ

BEYİN GÖÇÜ


Yıllardır aklımı kurcalayan ve  üzüldüğüm bir  gerçek var: Bizim ülkemizin bilim insanları, araştırmacılar nedense kendi topraklarında hak ettikleri değeri göremiyorlar. Dünya çapında işler başarıp ve yine dünya çapında üne sahip bu insanlar, ülkemizde imkânsızlıklar ve bürokratik engellerle boğuşurken, yurtdışında kapılar onlara sonuna kadar açılıyor.

Bunun temelinde, öncelikle bilime bakış açımızdaki sorun yatıyor. Biz hâlâ bilimi uzun vadeli bir yatırım olarak görmek yerine, “şu an ne getirir?” mantığıyla yaklaşıyoruz. Bilim dediğimiz şey, anlık kâr getirmez sabır, istikrar ve güçlü bir finansman gerektirir. Devletin, bilim insanlarına sadece maaş bağlamakla yetinmeyip, onların projelerini fonlaması, laboratuvar imkânlarını geliştirmesi, akademik özgürlüklerini güvence altına alması gerekir. Maalesef ki destek ya yetersiz kalıyor ya da tamamen yok oluyor.

Yurtdışındaysa durum çok farklı. Bir bilim insanı, fikrini özgürce ifade edebiliyor, araştırmasını devlet fonları ya da özel sektör destekleriyle sürdürebiliyor. Başarı gösterdiğinde ise sadece takdir edilmekle kalmıyor, daha fazla kaynak sağlanıyor. Bizde bırakın kaynak artışını, çoğu bilim insanı çalışmasını devam ettirebilmek için kendi cebinden harcama yapmak zorunda kalıyor.

Bir de liyakat sorunu var. Bilim torpili, adam kayırmayı kaldırmaz. Ne yazık ki ülkemizde çoğu zaman bilimsel liyakat yerine, siyasi ya da bürokratik bağlantılar öne çıkıyor. Gerçekten değer üretecek insanlar ya körelip susuyor ya da bavulunu toplayıp gidiyor. Onlar gidince de ülke sadece bir beyin göçü yaşamıyor, aynı zamanda geleceğini de kaybediyor.

Bizler, kendi insanımıza yatırım yapmayı öğrenmediğimiz sürece, başka ülkeler bizim yetiştirdiğimiz beyinleri kapacak. Onlar bizim bilim insanlarımız sayesinde ilerlerken, biz hâlâ “Neden geri kalıyoruz?” diye sorup duracağız. Cevabı çok basit, bilimi ve bilim insanını olması gerektiği gibi desteklemiyoruz.
Her gidenle birlikte bu topraklar biraz daha yoksullaşıyor.
Bu kısır döngü kırılmadıkça, bilimde başkalarının gölgesinde kalmaya mahkum olacağız.

Devletin bilime bakışını kökten değiştirmesi gerekiyor. Bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmaları, kısa vadeli getirilerden bağımsız, uzun soluklu bir stratejiyle finanse edilmeli. Yani bütçe yalnızca “acil ihtiyaç” ve “popüler proje” mantığıyla değil, ülkenin geleceğini şekillendirecek alanlara yatırılmalı.
Akademik özgürlük güvence altına alınmalı. Bir bilim insanı çalışmasının yönünü belirlerken, baskı hissetmemeli, “Acaba bu araştırma hoş karşılanır mı?” kaygısı taşımamalı. Zira fikir özgürlüğü olmadan bilim üretilemez.

Liyakat sistemiyse,  olmazsa olmaz. Akademide ve bilimsel kurumlarda atamalar sadece başarı, üretkenlik ve uzmanlık kriterleriyle yapılmalı. Torpilin ve adam kayırmanın olduğu yerde bilim gelişmez, orada ancak koltuk kavgaları ve verimsizlik olur.

Özel sektör ve üniversite iş birliği güçlendirilmeli. Yurtdışında birçok dev şirket, üniversitelerle ortak araştırmalar yürütüyor ve ciddi fonlar ayırıyor. Bizde de özel sektörün Ar-Ge yatırımlarına teşvik verilerek bu köprü kurulabilir. Böylece hem bilim insanları kaynak bulur hem de ülke ekonomisi uzun vadede katma değer kazanır.

En önemlisi beyin göçünü tersine çevirecek bir plan yapılmalı. Yurtdışına gitmiş başarılı bilim insanlarına geri dönmeleri için cazip teklifler sunulmalı. Örneğin gelişmiş laboratuvarlar, yeterli bütçeler, güçlü ekipler ve özgür çalışma ortamları sağlanmalı. Onları sadece “milli gurur” olarak anmak yetmez, buraya dönmeleri için gerçek nedenler yaratmak gerekir.

Bütün bunlar yapılsa, biz sadece bilim insanlarımızı elde tutmakla kalmaz, aynı zamanda dünyanın dört bir yanından yetenekleri kendine çeken bir merkez haline geliriz. Bilim sınır tanımaz, değer gördüğü yerde kök salar.

Bilim Göçüyle, kendi yıldızlarımızı başkasının gökyüzüne gönderiyoruz...
Türkiye’de son yılların en acı gerçeklerinden biri, yetişmiş bilim insanlarımızın birer birer yurtdışına gitmesi. Gidiş nedenleri sadece maaş ya da yaşam koşullarından ziyade, burada hak ettikleri değeri görememeleri.

Bilim, kısa vadede para getirmez sabır, istikrar ve güçlü bir vizyon ister. Ama bizde bilime bakış hâlâ “hemen sonuç” mantığında. Laboratuvar eksik, fon yetersiz, akademik özgürlük kısıtlı. Bilim insanı burada projelerini hayata geçirmek için mücadele ederken, yurtdışında ona kapılar sonuna kadar açılıyor. Orada fikir özgür, kaynak bol, liyakat esas. Bizde çoğu zaman liyakat değil, bağlantılar konuşuyor.

Sonuç? Parlak zihinler, bavullarını toplayıp gidiyor. biz, geriye kalan boş koltuklara bakıp “Neden geri kalıyoruz?” diye soruyoruz. Cevap basit! Bilim insanına sahip çıkmıyoruz.

Bu tabloyu değiştirmek zor değil. Öncelikle akademik özgürlüğü güvence altına almalı, liyakat sistemini tavizsiz uygulamalı, araştırma bütçelerini artırmalı ve özel sektör ile üniversite iş birliğini güçlendirmeliyiz. Yurt dışına gitmiş bilim insanlarına da cazip geri dönüş imkânları sunmalıyız. Onları sadece “gurur kaynağı” olarak izlemek değil, memlekette üretmelerini sağlamak zorundayız.

Unutmayalım, bir çocuğun gözlerindeki merak kıvılcımı, belki de geleceğin Nobel ödüllüsünü saklıyor. Eğer o kıvılcımı burada beslemezsek, o çocuk yarın başka bir ülkenin laboratuvarında parlayacak. Biz de, kendi yıldızlarımızı başkasının gökyüzünde seyretmeye devam edeceğiz.
Paranın, altının, madenin değil, asıl yoksulluk işte o gün başlayacak. Yani 'BEYİN GÖÇÜ' nden dolayı aklın, bilginin ve geleceğin yoksulluğu...

  • BIST 100

    14199,48%0,12
  • DOLAR

    42,80% 0,19
  • EURO

    50,22% 0,07
  • GRAM ALTIN

    5961,58% 0,11
  • Ç. ALTIN

    9632,85% 0,24
  • Cuma 12.7 ° / 3.5 ° Güneşli
  • Cumartesi 12.9 ° / 9.4 ° false
  • Pazar 14.1 ° / 10.5 ° false

İstanbul

19.12.2025

  • İMSAK 06:45
  • GÜNEŞ 08:17
  • ÖĞLE 13:06
  • İKİNDİ 15:24
  • AKŞAM 17:45
  • YATSI 19:12